CHP Seyhan İlçe Başkanı Av.Berfu Salıcı Yakıt : Kadın mücadelesi toplumu da özgürleştirecek

 

>> SABİT ÖZKESER

 

RADYO DEVA’DA DENİZ KAVAK’IN

SORULARINI YANITLADI

Yaklaşık 3 ay önce göreve seçilen ve Seyhan’da CHP Seyhan ilçenin ilk kadın başkanı olan Av.Berfu Salıcı Yakıt, Radyo DEVA’da Deniz Kavak’ın hazırlayıp sunduğu “Kadın Başına” programına konuk oldu. Kadına yönelik suçlar söz konusu olduğunda sıkça tartışılan “yasal eksiklik” meselesine de değinen Av. Yakıt, sorunun yasaların içeriğinden çok uygulanma biçiminde olduğunu ifade etti.  “CHP kültürü ve 6 Ok”  değerleriyle büyüdüğü bir aileden geldiğini, siyasetin kendisi için yabancı bir alan olmadığını ifade eden  Av.Yakıt, kadın mücadelesinin yalnızca kadınları değil, toplumu da özgürleştireceğini vurguluyor.

“GÜVENSİZLİK İKLİMİ, KADINLARDA SİSTEME KARŞI

BİRİKEN HAKLI BİR ÖFKE YARATIYOR ”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Seyhan İlçe Başkanı Av. Berfu Salıcı Yakıt, “Kadınların sokakta yürürken ya da taksiye binerken kendini korumak için sahte telefon konuşmaları yapmak zorunda bırakıldığı bir düzene dikkat çekiyor. Bu güvensizlik ikliminin, kadınlarda sisteme karşı biriken haklı bir öfke yarattığını belirten Av.Berfu Salıcı Yakıt, mücadelenin amacından da bahsederken, “ “Hiçbir kadının eve dönerken senaryolar üretmek zorunda kalmadığı , çalışma hayatında eşit değerlendirildiği , özgür iradesiyle kararlarını alabildiği bir hayat istemektedir” görüşünü  dile getirdi.
 

Çarpıcı örneklerle anlattı

Deniz Kavak’ın sorularını samimi bir şekilde yanıtlayan Av.Salıcı, Türkiye’de kadın olmanın zorluklarını, hukuk, siyaset ve gündelik hayatın içinden çarpıcı örneklerle anlattı.  CHP’li Başkan Av.Berfu Salıcı Yakıt, programda, kadınların birey olarak var olma mücadelesinden kadına yönelik şiddetin yapısal nedenlerine, ekonomik krizden siyasetteki cinsiyet eşitsizliğine kadar birçok konularda soruları yanıtladı. Salıcı’ya göre Türkiye’de kadın olmanın zorluğu, yalnızca bireysel deneyimlerden değil; küresel sorunların yerel dinamiklerle birleştiği derin bir sistemden besleniyor. En temel problem ise kadının hâlâ “birey” olarak değil, bir erkeğin yakını üzerinden tanımlanması. Eş, kız evlat, kardeş… Bu bakış açısı, kadınları toplumun sürekli sorgulayan ve cezalandıran bir denetim mekanizmasının içine hapsediyor. Erkeklerin hayat yolunda çoğu zaman sorgusuz ilerleyebildiğini belirten Salıcı, kadınların ise attıkları her adımda ahlaki ve toplumsal bir sınava tabi tutulduğunu vurguluyor.

“Yasa Var, Niyet Yok”

Kadına yönelik suçlar söz konusu olduğunda sıkça tartışılan “yasal eksiklik” meselesine de değinen Salıcı, sorunun yasaların içeriğinden çok uygulanma biçiminde olduğunu ifade ediyor. Türkiye’nin hala eksik mevzuat beklentileri olsa da, kâğıt üzerinde birçok Avrupa ülkesinden daha ileri yasal düzenlemelere sahip olduğunu hatırlatan Salıcı, asıl eksikliğin uygulayıcıların bakış açısı ve siyasi irade olduğunu söylüyor. Yasanın ruhunun benimsenmediği bir yerde metinlerin tek başına anlam ifade etmediğini belirterek, pozitif ayrımcılığın yalnızca mevzuatta değil, devlet reflekslerinde de yer bulması gerektiğini dile getiriyor. Ve işte İstanbul sözleşmesinden bir gece de çıkma kararı alınmasının da bunun en net örneği olduğunu söylüyor…

“Ailenin Koruma Alanından Çıkınca Gerçekle Yüzleştim”

Kadın olmanın zorluğunu ilk ne zaman hissettiği sorusuna ise oldukça kişisel bir yanıt veriyor Salıcı. Üniversite yıllarında kadın hareketiyle tanıştığını, ancak o dönem yaşanan eşitsizlikleri daha çok belirli sosyal çevrelerle sınırlı sandığını anlatıyor. Asıl kırılma noktasının üniversite sonrası iş hayatına atılmasıyla geldiğini söyleyen Salıcı, “Ailenin koruma alanından çıkınca, aynı eğitimi aldığınız erkeklerle aynı yolda yürüseniz bile önünüze daha yüksek bariyerler konduğunu görüyorsunuz” diyor. Bu farkındalığın, onun için yalnızca başkaları adına verilen bir mücadele değil, bizzat kendi hayatında yaşadığı görünmez şiddeti fark etme anı olduğunu ifade ediyor.

Ekonomi: Kadının Omzundaki Çifte Yük

Salıcı’ya göre bugün Türkiye’de kadınların en temel kaygısı ekonomi. Ancak bu kaygı yalnızca yoksullukla sınırlı değil. Ekonomik krizin ev içindeki dengeleri bozarak kadına yönelik şiddeti artırdığını vurgulayan Salıcı, kadının bir yandan mutfaktaki yoklukla, çocuğunun beslenme çantasıyla mücadele ederken, diğer yandan dışarıdaki başarısızlığın öfkesinin eve taşındığını söylüyor. Ekonomik buhran, kadınların hayatında hem yokluk hem de şiddet olarak yankılanıyor.

Avukatlıktan Siyasete Uzanan Yol

Avukatlıktan siyasete geçişini de samimiyetle anlatan Salıcı, CHP kültürü ve 6 Ok değerleriyle büyüdüğü bir aileden geldiğini, siyasetin kendisi için yabancı bir alan olmadığını ifade ediyor. Babasından devraldığı bu mirası, daha fazla insana dokunma arzusu ile sürdürdüğünü belirten Salıcı, avukatlık mesleğini de bu mücadele ruhunun bir parçası olarak tanımlıyor. Ancak siyasetin kadınlar için çok daha acımasız bir alan olduğunu vurguluyor: “Toplum, sıradan erkeklerin siyasette var olmasına müsaade ederken kadınlardan hep daha fazlasını istiyor.” Zamanla bu çifte standardın kendisini “döve döve feminist” yaptığını ise açık yüreklilikle dile getiriyor.

“Mücadelemiz; Sahte Telefon Konuşmalarının
 Olmadığı Bir Hayat İçin”

Programın sonunda Salıcı, kadın mücadelesinin yalnızca kadınları değil, toplumu da özgürleştireceğini vurguluyor. Kadınların sokakta yürürken ya da taksiye binerken kendini korumak için sahte telefon konuşmaları yapmak zorunda bırakıldığı bir düzene dikkat çekiyor. Bu güvensizlik ikliminin, kadınlarda sisteme karşı biriken haklı bir öfke yarattığını belirten Salıcı, mücadelenin amacını şu sözlerle özetliyor: “Hiçbir kadının eve dönerken senaryolar üretmek zorunda kalmadığı , çalışma hayatında eşit değerlendirildiği , özgür iradesiyle kararlarını alabildiği bir hayat.”