Yaşar Yıltan’dan “SEVGİLİ SANAT”
SABİT ÖZKESER / ÖZEL HABERİ
Çeşitli edebiyat ve satranç dergilerinde yayın kurullarında bulundu. Kitapları değişik türlerdedir: “Kerbela Şehitlerinin Destanı” manzum bir kitaptır.“Yaşanmış Yıllar” adlı öykü kitabı 2014 yılında 7. Orhan Kemal öykü ödülünü kazandı. “Dilerim Çengi” adlı halk öyküleri kitabı keyifle okuyacağınız bir kitap. “Günleri Unuttuğum Zamanlar” ise şizofren bir hastanın psikolojik, felsefi düşüncelerinin de yer aldığı bir romanı.
“Sevgili Sanat” kitabına gelince Kasım 2021’de yayınlandı. Yazar bu eserini sanatsal mektup türünde yazmış. Sanatın, aşkın, güzelliğin iç içe anlatıldığı, mitolojiden çağdaş sanata kadar birçok konuya, sanatsal eserlere ve sanatçılara değinilen kitapta, birbirinden güzel ve keyifle okuyacağınız 25 sanatsal mektup yer alıyor.
Aşk ile ilgili güzel söyleyişleri görülür: “Yakaladıysan aşkı, yalnızlığı ve de seni; deklanşöre defalarca bas; onlarca, yüzlerce, binlerce kez bas... Belki bunlardan birinde yalnızlığı, birinde aşkı, birinde de özellikle “seni” ölümsüzleştirirsin.”
“Siyah dünyanın üzerine baştan başa kırmızı şarap dökmeli… Kırmızı şarapla dünyayı sarhoş etmeli... Dünya aşk sarhoşu olmalı... Siyah bir şapka nasıl olur diye düşünüyorum tekrar.”
Bilmem ki, belki de sen içimdeki metaforların keman sesiydin. Seni bulayım diye ne kurgular kurdum, bir bilsen…
Şehirlerin sanatla özdeşleştiği kimi şehirleri sanatıyla anlatır.“Sevgili Sanat, dünyada şehirlerin kimileri adeta sanat için yaratılmış; Budapeşte, Paris, Prag, Viyana, Rio, St. Petersburg… mimarinin, resmin, heykelin, müziğin başkenti sayılabilir mi? (…) Viyana’da Vals, Buenos Aires’e tango, Rio de Janeiro’ya samba…” Bir insan bir konuda nasıl derinleşirse, bir şehir de öyle. “Portakal Çiçeği Karnavalı” oluşturmak istedik, iyi de gidiyor.Bunu, daha çok çalışarak Adana ile özdeşleşir hale getirmek gerekir.
Yazar kitabında sinemaya da yer vermiştir. “Hababam Sınıfı”ndan tutun da “Akıl Oyunları” filmine kadar birçok film hakkında düşüncelerini yazmıştır.
Tiyatrodan müziğe kadar değişik sanat dallarıyla ilgi düşüncelerini yazmıştır.
Kendi içsesinden tutun da soru yanıt diyalogları çokça yer alır:“Sevgili Sanat, Dionysos adına düzenlenen bağ bozumu törenlerine benimle birlikte gelmek ister misin? İstemez misin? (belki biraz daha ısrar edersem kanar) Mehtaplı gecede sarı ve kırmızının ağır bastığı renk cübüşü içinde alev alev yanan ateşin muhteşem görüntüsü karşısında seninle kırmızı şarap içip gönlümüzce eğlensek. (yeter, bu kadar uzun cümle istemiyorum) Olmaz mı? ( bu da çok kısa oldu) Gelmezsen gücenirim. Ama sadece benim gücendiğimi düşünme! Eğer gelmezsen Tanrı Dionysos da gücenir.”
Yazar yer yer mitolojik ögeler kullanmıştır: “Özgürlüğe dengeli uçmalı; yoksa onun öldürücü cazibesi İkarus gibi bizi de yakıp kül eder.”
“Hem Türk edebiyatından hem Dünya edebiyatından ünlü yazarların eserlerin de söz ettiği çokça görülür. Homeros’tan Dostoyevski’ye, Fuzuli’den Binbir Gece Masalları’na kadar çok şey farklı anlatımlara yazılmış.” Yine “Don Kişot olup bilmeden kendime saldırsam Sancho Panza ne der acaba, o ince sesiyle yine alışılmış ifadesi ile bana nasihat mı eder, yoksa siyah dalgaları mı salar üzerime. Galiba en iyisi Don Kişot gibi zamanı ve kendini unutmak. Ölmeyi beklemeden kendimi yok etsem, acaba dünyaya Orta Çağ’daki/Karanlık Çağ’daki (ayrıca herkesin/her toplumun kendine göre de bir Orta Çağ’ı vardır. Bunu geçelim.) bir şövalye gibi gelir miyim? Bunu Stendhal’ın 1830’da yazdığı “Kırmızı ve Siyah” romanını okuyayım, öyle karar vereyim…
Mutlu insan kimdir: “Acaba her şeye boş vererek, kendimi lümpenliğe adayıp, her yere graffiti çizsem acaba ne kadar doğru yapmış olurum. Belki de böyle yaparak dünyanın en mutlu insanı olabilirim.”
Yazarın yazdığı aforizmaları da görürsünüz:“Gri yıldızlar hep vardı, ama kimse onları fark edemediği için hep yok sanıldılar.”
“Sevgili Sanat, sen yağmur altında ıslanmadan dakikalarca yürüyebilir misin?” Aman Allah’ım, bu ne deli bir cümle.
“Allah Allah, yine kendi kendime konuşuyorum galiba. (içses)” gibi cümlelerle de kendisi ile ince ince dalga geçtiği de görülür. Kimi zaman da “Sevgili Sanat, şimdi ben sana ‘güzel’ olduğunu söylesem, bu seni güzel bulduğum, sana aşık olduğum anlamına mı gelir.” gibi sanatı soru yağmurları ile ifade etmiş.Kendi ile dalga geçebilen sanırım çok az yazar bulunur. Bu, yazma sanatının inceliklerinden olsa gerek. Acaba “Sanat, karanlıklar içinde kendini aramak mıdır?” sorusunu yazar gibi ben de kendime sorma gereği duydum.
“Sen olmazsan ben sanat olmayan bir dünya yaratırım ki, bu da cehennem demektir. Ben bunu istemiyorum. Olur mu? Bir şey söylemiyorsun. Öyle olsun. Ben de Hurufilerden yararlanırım. Her şeyi harfler üzerine kurarım. Ama önce Hurûfî hareketinin kurucusu ve önderi FazlullahEsterabâdî (Nâimî)’den izin almam gerek. Yüzdeki yedi nokta da nedir? Bunu bilmeden hiçbir şey olmaz. Öyle mi? Ben bu işin içinden çıkamayacağım. (Şunu bir bileydin) Dünyayı değiştirmek ne zor şeymiş”gibi birbirinden güzel anlatımlar da yer alır. Bir bakıyorsunuz ‘s’ sesinin sırrından söz etmiştir.
Renklerin dilinden de keyifle söz etmiştir: “Sevgili Sanat, aşkın rengi var mı? Gerçi sana bunu niçin soruyorum ki, sana göre aşkın rengi, tüm renklerdir diyeceksindir, ama bir renk var ki o benim için özeldir; gece mavisi. Mesela gece mavisiyle bir resim yapsam, Van Gogh’un yaptığı “StarryNight” (yıldızlı gece) gibi resim yapabilir miyim? Ama nerede bende o yetenek. (hiç belli olmaz)”
Çok renkli çok farklı anlatımların hepsi birbirinden güzel. Okuduğunuzda bize hak verdiğinizi şimdiden duyar gibiyim. Keyifli okumalar.