ÖZGÜR POLAT
Köşe Yazarı
ÖZGÜR POLAT
 

Motivasyonun Bilinmeyen Yüzü: Uyarılma Seviyeleri

Stadyumda adını haykıran on binler, karkış dinlemeden deplasmanlara koşturan taraftar grupları. Aile, arkadaş, antrenör, takımdaşlar… Sporcuların başarılarına ortakolan ve onları hep daha iyi görmek isteyen herkes. Bu devasa destek dalgası, çoğu zaman sporcu için sonsuz bir motivasyon ve güç kaynağıdır. Ama bazen de görünmez bir yük olarak omuzlarına çöker. Çünkü Türkiye’de futbol yalnızca sahada değil; sokakta, kahvehanelerde, televizyon ekranlarında ve hatta siyasi arenada karşılık bulur. Bu yüzdendir ki, sporcunun omuzlarındaki yük,sadece kendi hedefleri değil, başkalarının da hayali ve gururudur. Elbette motive olmak, performansın temel bileşenlerinden. Ancak motivasyon, belli bir seviyeyi aştığında sporcunun zihinsel dengesini bozabilir. Performans psikolojisinde buna “optimal uyarılmışlık seviyesi”denir. Yani ne çok düşük ne de çokyüksek; tam kararında bir zihinsel ve fiziksel uyarılma halidir. Uyarılmışlık seviyesi düşükse sahada konsantrasyon eksikliği, kayıtsızlık ortaya çıkar. Çok yükseldiğinde ise acelecilik, agresyon ve control kaybı görülür. Tecrübeli bir futbolcuTürkiye’ye geldiğinde “çokrahat” diye eleştirilebilir. Oysa belki de o sporcu, kendi optimal stress seviyesini koruyordur. İki kötü maçsonrasındapanikyaratmakyerine, basitbir "Sana güveniyoruz" mesajı, onutekrar ideal seviyesinedöndürebilir. Gençbiroyuncu ilk maçındaaşırıheyecanlahatayapabilir. Ona “gençtir, öğrenir” diyerek alan açmak yerine hemen “hazır değil” diye eleştirmek, uyarılmışlık düzeyini daha da yükseltir ve performansını olumsuz etkiler. Genç oyuncu hata yapmaktan değil, yuhalanmaktan korkmaya başlar. Çünkü her sporcu sahaya sadece bedeniyle değil, zihniyle çıkar. Ve bu zihin, çevresinden aldığı mesajlarla şekillenir. İyi niyetle yapılan “daha çok iste” çağrıları dozunu aşarsa, zihinsel bir gürültüye dönüşebilir. Türkiye futbolunun duygusal doğası, bu süreci daha da hassas kılar. Bir maç sadece üç puan değil, bir mahallenin, bir şehrin moralidir bazen. Ve buyük, sporcunun zihninde ağır bir beklenti olarak birikir. Bu yüzden gerçek destek, yüksek sesli tezahüratlarda değil; zamanında kurulan sessiz bir cümlededir: “Her zaman kazanmak zorunda değilsin.” Bu cümle genç bir oyuncunun kariyerini inşa eder, yıldız oyuncunun güvenini tazeler. Performansın önündeki şişirilmiş ve gereksiz yükü azaltır.  Ne de olsa rekabetin doğasında her zaman kazanmak değil, sürekli gelişmek vardır. Futbolseverler olarak bu gerçeği unutmayıp, beklentilerimizi ve tepkilerimizin ölçüsünü ayarlamak, sporcularımızın mental sağlığına verebileceğimiz en büyük destektir.
Ekleme Tarihi: 13 May 2025 - Tuesday

Motivasyonun Bilinmeyen Yüzü: Uyarılma Seviyeleri

Stadyumda adını haykıran on binler, karkış dinlemeden deplasmanlara koşturan taraftar grupları. Aile, arkadaş, antrenör, takımdaşlar… Sporcuların başarılarına ortakolan ve onları hep daha iyi görmek isteyen herkes.

Bu devasa destek dalgası, çoğu zaman sporcu için sonsuz bir motivasyon ve güç kaynağıdır. Ama bazen de görünmez bir yük olarak omuzlarına çöker.
Çünkü Türkiye’de futbol yalnızca sahada değil; sokakta, kahvehanelerde, televizyon ekranlarında ve hatta siyasi arenada karşılık bulur.
Bu yüzdendir ki, sporcunun omuzlarındaki yük,sadece kendi hedefleri değil, başkalarının da hayali ve gururudur.

Elbette motive olmak, performansın temel bileşenlerinden. Ancak motivasyon, belli bir seviyeyi aştığında sporcunun zihinsel dengesini bozabilir.
Performans psikolojisinde buna “optimal uyarılmışlık seviyesi”denir. Yani ne çok düşük ne de çokyüksek; tam kararında bir zihinsel ve fiziksel uyarılma halidir.

Uyarılmışlık seviyesi düşükse sahada konsantrasyon eksikliği, kayıtsızlık ortaya çıkar.
Çok yükseldiğinde ise acelecilik, agresyon ve control kaybı görülür.

Tecrübeli bir futbolcuTürkiye’ye geldiğinde “çokrahat” diye eleştirilebilir. Oysa belki de o sporcu, kendi optimal stress seviyesini koruyordur.
İki kötü maçsonrasındapanikyaratmakyerine, basitbir "Sana güveniyoruz" mesajı, onutekrar ideal seviyesinedöndürebilir.

Gençbiroyuncu ilk maçındaaşırıheyecanlahatayapabilir. Ona “gençtir, öğrenir” diyerek alan açmak yerine hemen “hazır değil” diye eleştirmek, uyarılmışlık düzeyini daha da yükseltir ve performansını olumsuz etkiler.
Genç oyuncu hata yapmaktan değil, yuhalanmaktan korkmaya başlar.

Çünkü her sporcu sahaya sadece bedeniyle değil, zihniyle çıkar. Ve bu zihin, çevresinden aldığı mesajlarla şekillenir. İyi niyetle yapılan “daha çok iste” çağrıları dozunu aşarsa, zihinsel bir gürültüye dönüşebilir.

Türkiye futbolunun duygusal doğası, bu süreci daha da hassas kılar. Bir maç sadece üç puan değil, bir mahallenin, bir şehrin moralidir bazen. Ve buyük, sporcunun zihninde ağır bir beklenti olarak birikir.

Bu yüzden gerçek destek, yüksek sesli tezahüratlarda değil; zamanında kurulan sessiz bir cümlededir: “Her zaman kazanmak zorunda değilsin.”
Bu cümle genç bir oyuncunun kariyerini inşa eder, yıldız oyuncunun güvenini tazeler.
Performansın önündeki şişirilmiş ve gereksiz yükü azaltır. 
Ne de olsa rekabetin doğasında her zaman kazanmak değil, sürekli gelişmek vardır.
Futbolseverler olarak bu gerçeği unutmayıp, beklentilerimizi ve tepkilerimizin ölçüsünü ayarlamak, sporcularımızın mental sağlığına verebileceğimiz en büyük destektir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.