DERYA BİCİK
Köşe Yazarı
DERYA BİCİK
 

"Orta Geçişten Yükselen Mavi Notalar"

“Hüzün geriye kalandır, biraz Blues dinleyin benim için.” – Ulus Baker (Anısına saygıyla) Evet, bugün biraz çivit mavisinden ve geriye kalan hüzünden konuşalım. Blues nedir? Blues, sadece bir müzik değildir. İnsanlık tarihinin en içli günlüğüdür.Köle gemilerinde fısıldanan duadır.Mississippi’ de yankılanan sabırdır. Ama, aynı zamanda evladını kaybeden bir annenin gri bakışı, savaşta ölen çocukların ahı, kaybolanların aranışı,zalimlere çağrıdır. Blueskaostan doğan direniştir, isyandır, ağıttır. Yani Blues, hepimizin bir yerinde bir şekilde vardır. Neden Blues? Blues’un çivit mavisiyle ilişkilendirilmesi hem kelime kökeni hem de tarihsel ve kültürel bağlamla ilgilidir. Güney Amerika’da yetişen ve indigo bitki boyasından rengini alan çivit mavi kumaşın, ucuz ve dayanıklı olması nedeniyle alt statülü insanlara önlük olarak giydirilmesi, bu ilişkilendirmelerden biri olarak değerlendirilir. Çivit mavi, adeta bir kimlik işlevi görmüştür. Bir diğer bağlantı ise; Batı Afrika kültüründeki Griot geleneğine dayanır. Griotlar kabilelerin tarihçileri, hikaye anlatıcıları, şairleridir. Savaşları, doğumları, ölümleri ritmik ağıtlarla anlatan toplumun hafızalarıdır. Ruhları koruma, ölüm, yas gibi ritüellerde kullanılan “Mavi ruhlar” terimi bu bağlantıda en güçlü olanıdır. İngilizcede "feeling blue" yani "üzgün hissetmek" ifadesinin ortaya çıkışı da işte bu kültürel çağrışımlarla şekillenir ve Blues hem hüznün hem de direnişin müziği olarak tarih sahnesine çıkar. Orta geçişten Mississippi Banliyölerine Batı Afrika’nın zengin kültürel mirası, 1600'lü yıllardan itibaren büyük bir travmayla karşılaşır. Blues’un kökleri, Mississippi Deltası'na uzanan zorlu ve acı bir yolculuğa çıkarılmıştır. Amerika’nın iş gücü ihtiyacı, Avrupa tacirlerini Afrika’ya yönlendirir. Kabile reisleriyle anlaşan tacirler yerli halkı satın alır. Acımasız anlaşmalar sonucunda milyonlarca Afrikalı, "Orta Geçiş" olarak adlandırılan korkunç deniz yolculuğuyla Amerika'ya taşınır. Yaklaşık 40 milyon Afrikalı köleleştirilir ancak bu insanlık dışı yolculukta yalnızca 15 milyonu hayatta kalır. İlk köleler, Mississippi Deltası'na getirilir. Bu ticaret yıllarca sürer. İşte Blues'un kökleri, bu derin tarihsel travmanın içinde yeşerir. Uzun yıllar çalışan sistemde herkes köle olmuştur. Yerli halk parasızlığın, tacirler ve kabile reisleri de paranın kölesi olmuştur. Ancak, topraklarından zorla koparılan Afrikalılar sadece bedenlerini değil, dillerini, inançlarını, derin müzik geleneklerini ve çağrı-cevap yöntemini de yanlarında getirirler. Griotların mirası olan Çağrı-Cevap yöntemi, köleleştirilmiş Afrikalıların hafızasında, Mississippi Deltası'nda  yankılanır. Çağrı-Cevap geleneğine göre, tarlada çalışan bir kişi veya bir grup melodi başlatır, diğerleri buna cevap verir. Bu yöntem, kölelerin iletişim, dayanışma ve direniş aracıdır. Bu çağrı kimi zaman bir kaçış planının şifresi, kimi zaman bir yasın ifadesi, kimi zamanda bir umudun belirtisidir. Köle Yasaları ve Müzikal Sınırlamalar Durumu anlayan köle sahipleri müzik aletlerini yasaklar. Nedeni; gizli mesajlaşma aracı olarak kullanılmasıdır. Ancak, köleler geleneklerini bırakmaz. Çağrı-Cevap geleneğinin potansiyel direniş aracı olduğu düşünülerek, 18. yüzyılda “Siyah Yasalar” (Black Codes) adıyla kanunlar çıkartılır ve tüm müzik aletleri yasaklanır. Köleler bu yasağa boyun eğmezler. Bu kez vücutlarını ritim aracı olarak kullanır, el çırpma, ayak vurma, diz şaplatma gibi hareketlerle kendi müziklerini oluştururlar. 1865'te kölelik resmen kaldırılır, fakat Afro-Amerikalıların özgürlüğü sadece kağıt üzerinde kalır. Toplumun en alt katmanlarına sıkışan bu insanlar, yaşadıkları derin acıları, adaletsizlikleri ve umutsuzlukları müzikle dile getirmeye başlarlar. İşte bu sancılı süreçte Blues doğar. Blues'un en belirgin özelliklerinden biri olan "Blue Note", Batı müziğindeki standart notalardan daha pes, içe işleyen ve ruhu derinden sarsan bir tınıya sahiptir. Bu duygusal derinlik, onların yaşadığı yoksulluğun, dışlanmanın ve sürekli mücadelenin bir ifadesidir. Gitar ve armonika gibi taşınabilir enstrümanlar, bu acı dolu yolculuklarında onların en yakın yoldaşları olur. 1939'da Billie Holiday tarafından seslendirilen "Strange Fruit", Blues'un en karanlık marşlarından biri haline gelir. Güney'de linç edilen siyahların cansız bedenlerini anlatan bu şarkı, Amerika'daki ırkçılığın en acımasız ve en sert yansımasıdır. “Güney ağaçlarında garip meyveler yetişiyor” dizesi hem bir ağıt hem de bir isyandır. 1920’lerden itibaren Büyük Göç başlar. Afro-Amerikalılar, güneyin ayrımcı yasalarından kaçarak Chicago, Detroit, New York gibi kuzey şehirlerine dağılırlar. Bu göçle birlikte, Blues şehirleşmiştir artık. Rock’n Roll, Soul, R&B gibi müzik türleri, Blues’un gölgesinde büyür. Elvis Presley, Eric Clapton, Rolling Stones gibi pek çok sanatçı da bu mirastan beslenir. Blues sadece bir tür değil, bir ekoldür Artık, bir kelebek Amazon ormanlarında kanat çırpmış, dünyanın öbür ucunda fırtınalar kopmuştur.Çağrı,dünyanın her yerinde cevap bulmuştur, göç gibi... Doğum yeri kaostur ve toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır. Özellikle günümüzde,kaostan doğan kelebek etkisi, küçük bir SoundCloud kaydıyla milyonlara ulaşması dakikalar alır ve kültürel harekete dönüşebilir. Devrimler, sürgünler hepsi kaostan doğmamış mıdır? Hepsinin bir şarkısı yok mudur? Mesela; Bella Ciao veya Çav Bella, bir direniş marşı olarak hâlâ dilden dile dolaşmaktadır. Mesela Imagine? John Lennon’ın hayal ettiği dünya gerçekleşmiş midir? Hayır! Ama o melodi, bizi her dinlediğimizde umutlandırmamış mıdır? Bosna Savaşı sırasında Goran Bregovic’in yaptığı müzik, kaybedilen bir halkın ağıtı, direnmenin, her şeye rağmen yaşamanın notalara dökülmüş hali değil midir? Djelem Djelem, Holokost’ ta Naziler tarafından öldürülen yaklaşık 500 bin Roman için yakılan ağıt değil midir? Ya bugün öldürülen Filistinli çocuklar! Dünyanın kanayan kalbi!Bir gün mavi notaları titretmeyecek midir?Köklerden göğe çivit mavisi ağıtlar yükselmeyecek midir? Ve her zaman olduğu gibi geride sadece hüzün kalmayacak mıdır? Tıpkı Ulus Baker’in dediği gibi. Biraz Blues dinleyin onun için, benim için, kendiniz için.Göç eden tüm ezgiler için.  
Ekleme Tarihi: 23 May 2025 - Friday

"Orta Geçişten Yükselen Mavi Notalar"

Hüzün geriye kalandır, biraz Blues dinleyin benim için.” – Ulus Baker (Anısına saygıyla)

Evet, bugün biraz çivit mavisinden ve geriye kalan hüzünden konuşalım.

Blues nedir?

Blues, sadece bir müzik değildir.

İnsanlık tarihinin en içli günlüğüdür.Köle gemilerinde fısıldanan duadır.Mississippi’ de yankılanan sabırdır.

Ama, aynı zamanda evladını kaybeden bir annenin gri bakışı, savaşta ölen çocukların ahı, kaybolanların aranışı,zalimlere çağrıdır. Blueskaostan doğan direniştir, isyandır, ağıttır.

Yani Blues, hepimizin bir yerinde bir şekilde vardır.

Neden Blues?

Blues’un çivit mavisiyle ilişkilendirilmesi hem kelime kökeni hem de tarihsel ve kültürel bağlamla ilgilidir.

Güney Amerika’da yetişen ve indigo bitki boyasından rengini alan çivit mavi kumaşın, ucuz ve dayanıklı olması nedeniyle alt statülü insanlara önlük olarak giydirilmesi, bu ilişkilendirmelerden biri olarak değerlendirilir. Çivit mavi, adeta bir kimlik işlevi görmüştür.

Bir diğer bağlantı ise; Batı Afrika kültüründeki Griot geleneğine dayanır.

Griotlar kabilelerin tarihçileri, hikaye anlatıcıları, şairleridir. Savaşları, doğumları, ölümleri ritmik ağıtlarla anlatan toplumun hafızalarıdır. Ruhları koruma, ölüm, yas gibi ritüellerde kullanılan “Mavi ruhlar” terimi bu bağlantıda en güçlü olanıdır.

İngilizcede "feeling blue" yani "üzgün hissetmek" ifadesinin ortaya çıkışı da işte bu kültürel çağrışımlarla şekillenir ve Blues hem hüznün hem de direnişin müziği olarak tarih sahnesine çıkar.

Orta geçişten Mississippi Banliyölerine

Batı Afrika’nın zengin kültürel mirası, 1600'lü yıllardan itibaren büyük bir travmayla karşılaşır.

Blues’un kökleri, Mississippi Deltası'na uzanan zorlu ve acı bir yolculuğa çıkarılmıştır.

Amerika’nın iş gücü ihtiyacı, Avrupa tacirlerini Afrika’ya yönlendirir.

Kabile reisleriyle anlaşan tacirler yerli halkı satın alır. Acımasız anlaşmalar sonucunda milyonlarca Afrikalı, "Orta Geçiş" olarak adlandırılan korkunç deniz yolculuğuyla Amerika'ya taşınır. Yaklaşık 40 milyon Afrikalı köleleştirilir ancak bu insanlık dışı yolculukta yalnızca 15 milyonu hayatta kalır. İlk köleler, Mississippi Deltası'na getirilir. Bu ticaret yıllarca sürer. İşte Blues'un kökleri, bu derin tarihsel travmanın içinde yeşerir.

Uzun yıllar çalışan sistemde herkes köle olmuştur. Yerli halk parasızlığın, tacirler ve kabile reisleri de paranın kölesi olmuştur.

Ancak, topraklarından zorla koparılan Afrikalılar sadece bedenlerini değil, dillerini, inançlarını, derin müzik geleneklerini ve çağrı-cevap yöntemini de yanlarında getirirler.

Griotların mirası olan Çağrı-Cevap yöntemi, köleleştirilmiş Afrikalıların hafızasında, Mississippi Deltası'nda  yankılanır.

Çağrı-Cevap geleneğine göre, tarlada çalışan bir kişi veya bir grup melodi başlatır, diğerleri buna cevap verir.

Bu yöntem, kölelerin iletişim, dayanışma ve direniş aracıdır. Bu çağrı kimi zaman bir kaçış planının şifresi, kimi zaman bir yasın ifadesi, kimi zamanda bir umudun belirtisidir.

Köle Yasaları ve Müzikal Sınırlamalar

Durumu anlayan köle sahipleri müzik aletlerini yasaklar. Nedeni; gizli mesajlaşma aracı olarak kullanılmasıdır.

Ancak, köleler geleneklerini bırakmaz.

Çağrı-Cevap geleneğinin potansiyel direniş aracı olduğu düşünülerek, 18. yüzyılda “Siyah Yasalar” (Black Codes) adıyla kanunlar çıkartılır ve tüm müzik aletleri yasaklanır.

Köleler bu yasağa boyun eğmezler. Bu kez vücutlarını ritim aracı olarak kullanır, el çırpma, ayak vurma, diz şaplatma gibi hareketlerle kendi müziklerini oluştururlar.

1865'te kölelik resmen kaldırılır, fakat Afro-Amerikalıların özgürlüğü sadece kağıt üzerinde kalır.

Toplumun en alt katmanlarına sıkışan bu insanlar, yaşadıkları derin acıları, adaletsizlikleri ve umutsuzlukları müzikle dile getirmeye başlarlar. İşte bu sancılı süreçte Blues doğar.

Blues'un en belirgin özelliklerinden biri olan "Blue Note", Batı müziğindeki standart notalardan daha pes, içe işleyen ve ruhu derinden sarsan bir tınıya sahiptir.

Bu duygusal derinlik, onların yaşadığı yoksulluğun, dışlanmanın ve sürekli mücadelenin bir ifadesidir. Gitar ve armonika gibi taşınabilir enstrümanlar, bu acı dolu yolculuklarında onların en yakın yoldaşları olur.

1939'da Billie Holiday tarafından seslendirilen "Strange Fruit", Blues'un en karanlık marşlarından biri haline gelir.

Güney'de linç edilen siyahların cansız bedenlerini anlatan bu şarkı, Amerika'daki ırkçılığın en acımasız ve en sert yansımasıdır.

Güney ağaçlarında garip meyveler yetişiyor” dizesi hem bir ağıt hem de bir isyandır.

1920’lerden itibaren Büyük Göç başlar. Afro-Amerikalılar, güneyin ayrımcı yasalarından kaçarak Chicago, Detroit, New York gibi kuzey şehirlerine dağılırlar.

Bu göçle birlikte, Blues şehirleşmiştir artık. Rock’n Roll, Soul, R&B gibi müzik türleri, Blues’un gölgesinde büyür. Elvis Presley, Eric Clapton, Rolling Stones gibi pek çok sanatçı da bu mirastan beslenir.

Blues sadece bir tür değil, bir ekoldür

Artık, bir kelebek Amazon ormanlarında kanat çırpmış, dünyanın öbür ucunda fırtınalar kopmuştur.Çağrı,dünyanın her yerinde cevap bulmuştur, göç gibi... Doğum yeri kaostur ve toplumsal hafızanın taşıyıcısıdır.

Özellikle günümüzde,kaostan doğan kelebek etkisi, küçük bir SoundCloud kaydıyla milyonlara ulaşması dakikalar alır ve kültürel harekete dönüşebilir.

Devrimler, sürgünler hepsi kaostan doğmamış mıdır? Hepsinin bir şarkısı yok mudur?

Mesela; Bella Ciao veya Çav Bella, bir direniş marşı olarak hâlâ dilden dile dolaşmaktadır.

Mesela Imagine? John Lennon’ın hayal ettiği dünya gerçekleşmiş midir? Hayır! Ama o melodi, bizi her dinlediğimizde umutlandırmamış mıdır?

Bosna Savaşı sırasında Goran Bregovic’in yaptığı müzik, kaybedilen bir halkın ağıtı, direnmenin, her şeye rağmen yaşamanın notalara dökülmüş hali değil midir?

Djelem Djelem, Holokost’ ta Naziler tarafından öldürülen yaklaşık 500 bin Roman için yakılan ağıt değil midir?

Ya bugün öldürülen Filistinli çocuklar! Dünyanın kanayan kalbi!Bir gün mavi notaları titretmeyecek midir?Köklerden göğe çivit mavisi ağıtlar yükselmeyecek midir? Ve her zaman olduğu gibi geride sadece hüzün kalmayacak mıdır? Tıpkı Ulus Baker’in dediği gibi.

Biraz Blues dinleyin onun için, benim için, kendiniz için.Göç eden tüm ezgiler için.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve cukurovapress.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.