Sosyal çürümenin sonuçlarını gün be gün yaşadığımız dönemdeyiz malum.
En büyük korkum bu sefer de, topu her seferinde “sosyal çürümeye” atıp kenara geçmek, adeta günah keçisi gibi “hep bunlar sosyal çürümeden dolayı” diyerek durum tespiti yapıp, öylece seyredip ama iş değişim veya çözüme gelince pasifize olmak, elini taşın altına koymamak.
Daha önce hep sisteme atıyorduk suçu ki hala yapıyoruz ve yanlış da değil, şimdi buna sosyal ve ahlaki çürümeyi ekledik. Tespit doğru, sistem de toplum da çürüyor da, çözümün bir parçası olamıyor muyuz?
Hani hem sistemin, hem de toplumun bir parçasıyız ya, şu şartlarda yapabileceğimiz bir şey yok mu?
Hiç mi yok? Ne olacak o zaman? Nasıl yapacağız?
Yani mesela herkes hırsızlık yapıyor diye, kırmızı da geçiyor, hakkını gasp ediyor, şiddet uyguluyor diye bunlar normal mi sayılıyor? E biz de mi yapacağız? Kimler yapmamakta ısrar edecek? Tamam yasalar ve yöneticilerden kaynaklı şeyleri yönetemiyor olabiliriz ama yönetebileceğimiz şeylerden, iyilikten, ahlaki değerlerle tutunmaktan vaz mı geçeceğiz?
Bu arada farkında olmadan hepimiz kendimizi en doğru, yanlışları hep başkaları yapıyor sanıyoruz bence. Mesela fırsatını bulursak kuyrukta beklerken kaynak yapmayı kurnazlık sanan bir toplumuz. Çocuğumuz hasta olmadığı halde, ders çalışma veya tatil, gezme vs. gibi nedenlerle okula gitmeyince “hasta raporu” almayı çok normal ve doğru zannediyoruz ki, bunun asıl adı “evrakta sahteciliktir” ve çocuklarımıza kendi ellerimizle yalan söylemeyi ve bunu belgeleyebilmeyi öğretiyoruz. Okullar ve okul yöneticileri de çoğu zaman buna ses çıkarmıyor belki de destek veriyor. Bu çocuklara bu sayede bir “yol, usül” ya da “usulsüzlük” öğrettiğimizin farkında mıyız?
“Kâğıdına uydurursan bu ülkede her şey mümkün..” Çocuğun hayata dair okul veya ebeveyn eliyle öğrendiği şey…Onlarca örnek verebilirim, ikametimizi işimiz hızlı çözülsün diye zırt pırt başka yere aldırmak, çocuğumuzu başka mahalledeki okula kaydederken misal (gerçekte oturduğumuz yer değişmiyor tabi ki)
Hastaneye veya devlet dairesine falan giderken bile tanıdık bir doktor, çalışan veya iş bitirici birilerini araştırmak…Buna torpil deniyor aslında, iş alımlarında pek şikayet ettiğimiz şey…Bir de yöneticilere güven o kadar azaldı ki, apartman bile yönetsen yönetici demek, parayı götürenle( çalanla) aynı anlama geldi neredeyse. İşini dürüstlükte, harama dokunmadan yapan tüm yöneticiler çok özel çabalar sarf ediyorlar dürüstlüklerini ispatlamak için. Onlar iyi ki varlar. Hap böyle kalırlar umarım…
Okları sisteme değil de kendimize çevirince nasıl oluyormuş?
Şimdi bu çürüme üç yılda falan mı oldu? Ben kendimi bildim bileli biz böyleydik. Hiç de sesimiz çıkmadı, şikayetimiz olmadı. İşimizi bir şekilde yürüttük. Farkında bile olmadık. Hala da değiliz. Şimdi biraz derinleşip iş çığırından çıkınca “ne oluyor yahu?” Demeye başladık.
Alt yapımız veya kültürümüz, veya genlerimiz ne derseniz deyin biraz bu duruma müsait ve antrenmanlı bence. Köşeye sıkıştığımızda, rüzgar ters yönde estiğinde, çaresiz kaldığımızda falan filan içimize siniyorsa, gücümüz yettiğince yapabiliyoruz.
Ülke şartları bizi buna zorluyor olabilir.. Ülkenin her coğrafyası, okulu, hastanesi, özeli, devleti eşit ve adil bir hizmet sunmadığı için mecbur kaldığımızı düşünüyor olabiliriz. Haklı da olabiliriz…Ama demek istediğim biz yıllardır için için, yavaş yavaş çürümekteydik zaten. İyiye gitmeyi beklerken -ki bence bunu yine birilerinin gelip yapmasını bekledik- her şey daha kötüye gitti iyice derinleşti.
Çünkü çürüme üst mercilerden derinleşmeye başladı. Toplum da taklit etti. Suçu şimdi de hemen yöneticilere atmadan söylemek isterim ki, Biz hiç bir zaman toplumun bir parçası, etkili birer elemanı olan bireyler olduğumuzun bilincine gelemedik..Yöneticiler üstündeki gücümüzü, vatandaşlık bilimcimizi hiç bir zaman tam öğrenemedik.
Artık uyansak mı bilincimize ve toplumu değiştirebilme gücümüze. Kendimizden başlayarak mesela. Herkes kapısının önünü süpürünce, mahalle, şehir tertemiz oluyordu hani, biz bu sözle büyüdük. Bence bunu hatırlayalım. Bir daha çocuğumuzun devamsızlığı için sahte sağlık raporu almayalım mesela. Oradan başlayabiliriz bence…
